10 Ekim 2010 Pazar

Evler, içindekiler, dışındakiler...

Günlerdir o ev senin bu ev benim geziyoruz. Poyraz uzun sabah uykusunu hep arabada uyudu, Erol'la ya sırayla baktık evlere ya emlakçıyı nöbetçi bıraktık yanına. 'Aaa, bir ev daha var', 'aman ev sahibi yarım saat gecikecek'lerle bir sürü öğünü atlandı çocuğun, zaten pek yemiyordu da, o memnun olmuştur herhalde.


Ev konusunda hala karar veremedik. Hepsi 3 aşağı 5 yukarı benziyor da, onun mutfağı, bunun bahçesi, onun bakkalı karıştı iyice aklımız. Daha var ama bakacaklarımız.


Evler genel olarak güzel. Bizim baktıklarımız, bahçeli evler. Kocaman siteler, içnde birsürü bahçeli ev olan. Sitenin havuzu falan. Genelde expatlar yaşıyor bu evlerde. Benim en önemli kriterlerimden biri etrafta insan olup olmaması. Birinin ev sahibine bile sordum, komşularla arkadaş mısınız diye. Arkadaş istiyorum kardeşim. Ortalıkta insan yok genelde ama havuzdu, kulüptü bir yerlerde oluyor birileri. Çaktırmadan birilerine yanaşabilirim oralarda galiba :))


İlk baktığımız ev Filistinli bir ailenin eviydi. Gerçi ben Pakistanlı anlamış ve aa zaten eşyalarda da çok Pakistanlı havası var diye düşünmüştüm. Harikayım! İngilizce, işitme ve eşyalardan analiz hepsi birbirinden merdane (merdane mi denir gerçekten) Erol daha sonra söyledi Filistinli diye. 'İsrail'den geldiğimizi söylemedin degil mi?' dedim, söylememiş tabi ama Filistin'e gittiğini söylemiş. Adam hayatında hiç gitmemiş Filistin'e. Gidemiyormuş tabi. Bazı ülkelerden pasaportun yoksa izin vermiyormuş İsrail. Filistin'de yaşayan Filistinlilerin sıkıntılarını biliyoruz da ülkesine giremeyen Filistinliler olduğunu kaçırmışım. Ne zor. Ülkeni hiç görmemek, gidememek. Dünyada bu durumda olan yalnızca Filistinliler değil tabi. Bir yere ülkem demek ama aslında senin ülken olmaması. Zor hepsi zor.

Konu dağıldı, aslında yazacağım evlerle ilgili birşeydi. İlk bu Pakistanlı havası olan Filistinli evinde farkettim -ki bu ev bana sorarsanız dünyadaki en büyük evdi. :) (bizi aşıyor zaten) Bir sürü kocaman oda. Ferah, güzel döşenmiş, güzel yerlere bakan, içinde mutlulukla yaşanması planlanmış. Bir oda hariç. Maid's room (hizmetli odası) Oda 2-3 metrekare falandı galiba. Küçücük bir pencere. Tuvalet penceresi gibi. Çamaşır odası da odanın hemen yanında. Koca evde bir orası kalmış makineleri gürüldetecek. Kendi küçük bir banyosu tuvaleti de var ki ev halkı rahatsız edilmesin!! Alt kattaki her odadan sadece yarımşar metrekare alsalar Maid's room da insan odasına benzerdi. Hadi bunu yapmamışlar, pencere niye öyle. Dışarıyı görmesin mi, ya da dışarıdan görünmesin mi! Ne oluyor, nasıl bir ilişki hedefleniyor!

Bunu o evin bir garipliği sanmıştım, ama sonra gördüm ki durum bütün evlerde böyle. Yardımcı konusu zaten aklımı karıştıran bir konu (sonra yazacağım) evlerin bu durumunu görünce iyice şaştım kaldım. Aynı çatı altında nasıl bir adaletin bu mu dünya hali! Ne yapmalı bilemedim, onca ev, onca bahçe, onca oda baktık benim aklım, kalbim o en küçük odalarda kaldı hep.

Ev aramalarda ne halde olduğumuzu yazayım dedim konu nerelere gitti. Özet olarak bakmaya devam ediyoruz, eşyasız tutacağız galiba. Eşyalı pek yok. Burda İkea'nın ev planlama danışmanlığı diye bir hizmeti varmış. Gelip bakıyorlar, evi İkea'dan döşüyorsunuz, onlar kuruyor falan. Nispeten ekonomik ve pratik olabilir. Bu hafta sonuna kadar bizim ev işi çözülür, ay sonu gibi de taşınmış oluruz umarım.

Bizim ev işi haftasonuna kadar çözülür de ülkelerine gidemeyen ve o küçücük odalarda kalan insanların durumu bir gün çözülür mü onu bilemedim.

4 yorum:

Unknown dedi ki...

İşte tam olarak adaletin bu mu dünya noktasındayız, işin ilginç yanı maid'ler bunu senin benim kadar yargılamıyorMUŞ, yadırgamıyorMUŞ; kendi ülkelerindeki koşulların çok üstünde bir standart olduğu için memnuniyet duyma hali bile varMIŞ yine de pencere detayı irite edici. Ama ben herhalde o odayı kiler yapar, büyük oda verirdim; gerçi ben evde bir yabancı fikrine hepten karşıyım...
Gönlünüze göre bir ev bulup, orayı kendinize yuva yapıp, konu komşu altın günleri yapmanızı diliyorum, can-ı gönülden...
Sevgiler,
Zelal.

k.i.s.d. dedi ki...

Banu neden şimdiye kadar yazmamışsın anlayamıyorum. Öyle doğal anlatıyorsun ki, çok sevdim. Konuşur gibi... Umarım içinize sinen bir ev bulursunuz ve umarım (içten içten dilekler yolluyorum burada) bissürü arkadaşın, komşun olur, çocuklu..çocuksuz..yardımcı olacak cinslerden. İyi şanslar.

Hülya Cinsçiçekçi dedi ki...

ne desem bilemedim. eve temizliğe kadın almaya bile ilkesel olarak mesafeli dururken, kadınden birşey yapmasını isterken bile sesinin tonu değişen insanlarız. şahane evlerde yaşayıp 2-3 m2 odalara "yardımcı" tıkıştırmak hiç harcımız değil, di mi?
yalnız zela'in yazdıkları daha da feci bir tablo çiziyor
offf adaletin olduğu başka bir dünya yok mu?

Banu Özçelik dedi ki...

k.i.s.d: tesekkur ederim :) konusmak yerine yazıyorum herkesten uzak olunca, ondandır belki.sen de benzer durumdasın, bilirsin.
zelal ve hülya, o kadar çaresizce iş arayanlar var ki bir yandan da, adalete kişisel katkı nasıl yapılır emin değilim. benim durumumla ilgili ise yorgunluğum tüm prensiplerin ötesine geçiyor gibi. bir başka yazıda anlatacağım. ama bir oda konumuz olacak sanırım.
iyi dilekler için hepinize teşekkürler buı arada