19 Ocak 2011 Çarşamba

19 Ocak'ta Ne Olmuştu Poyraz?

Canım oğlum,
Geleceği pek öngöremiyorum. Sen dünyada ters giden şeyleri gerçekten anlayıp sorgulayabilecek yaşa geldiğinde, bu yazı hala burada olacak mı ve sen okuyacak mısın bilmiyorum ama ben öyle olacağını varsayıp yazıyorum.
Geleceği öngöremediğim için şunları da bilmiyorum, gelecekte de 19 Ocak'ta o zamanki paylaşım sitelerine pek çok insan profil resmini siyah yapacak mı? Gazeteler 19 Ocak 2007'de ne olduğunu yazacak mı yine? Yazarsa 'neyse ki katiller, sadece zamanında çocuk hapishanesine konanlar değil, sistem içinde var olan bütün katiller cezalandırıldı, artık bu ülke yeni katiller yaratmıyor' mu diyecekler yoksa hala adalet aranıyor mu olacak? Ya da en kötüsü, hafızalar tamamen temizlenmiş olacak ve hiç kimse hiç bir şey söylemeyecek mi?
Her durumda, senden isteğim oğlum, sen araştır. 19 Ocak 2007'de ne olduğunu bul, anla ve zihninde yargıla.
Araştırman için bir başlangıç noktası istiyorsan çok sevdiğim bir başka annenin şu yazısından başlayabilirsin: http://hulyanintunasi.blogspot.com/2010/01/blog-post.html

Benim bu yazım 1 gün gecikti. Bakalım adalet daha kaç yıl gecikecek!

17 Ocak 2011 Pazartesi

Tünelin Ucunda Işık



Kardeşim küçükken çok korkak bir çocuktu. Korku ilk kelimelerinden biri. Bu fotoğrafta da fotoğrafçıdan korkmuş, ablasına yaslanmış. Büyüyüp korsanlarla aynı gemide aylarca kalacağını, kalabileceğini düşünebileceğiniz türden bir çocuk değildi yani (sanki o tür çocuklar varmiş gibi!) ama 4.5 ay oldu!

4.5 ay sonunda bir ümit belirdi. Tünelin ucunda bir ışık. Daha önce de bir kez hah bırakacaklar noktasına gelinmiş, sonra hiç bir şey olmamış ve öncesinden bile daha mutsuz olmuştuk hepimiz. Bu sefer de öyle olacak diye çok korkuyorum ama insan en küçük bir ümit dalına tutunmaktan da kendini alamıyor. Tünelin ucundaki ışık çıkış da olabilir, sadece birinin unutuverdiği bir el feneri de. Çıkışsa da ne kadar yakın hiç bilmiyoruz ama ışık yoktu çok uzun zamandır, ilerlemiyorduk bile, tünelde kapalı almış, zor nefes alarak bekliyorduk. Beklemek mi daha kötü, ışığın el feneri çıkması mı bilmiyorum ama ben 3. ihtimali hayal edip duruyorum: Çıkış, hem de çok uzak olmayan bir çıkış

Hadi sağlıkla gel artık canım kardeşim.

15 Ocak 2011 Cumartesi

Bu İlişki Zor Yürür!

Kora'nın bizde geçirdiği 1 haftayı yazacağım deyip durdum ama yazamadım. Annelerin Dünyası'nda bu hafta konu, çocuğun adına herşeyi yapma hastalığımızla ilgiliydi biraz da. Kora'yı anlatsanm bu konuda da söyleyeceklerim vardı, ben de Annelerin Dünyası'nda söyledim:
http://annelerindunyasi.blogspot.com/2011/01/bu-iliski-zor-yurur.html
Bı okuyun da görün oğlumun gelecekteki ilişkisi nasıl olacak!

2 Ocak 2011 Pazar

1.5 yaşındaki Barış Poyraz

Kış geldi Dubai'ye. Acayip karaktersiz bir soğuk var. Tişört üstü uzun kollu penyeyle evden çıkılan ama gölgede üşünen, güneşte terlenen türden. İstanbul'un bir türlü gelmeyen baharının öncesi gibi. Eh doğal olarak hastalıklar da geliyor bu havada. Evde benim dışımda herkes hasta. Poyraz'ın sümükleriyle samimiyetim gözönüne alınırsa 1-2 güne kadar ben de olurum herhalde.

Bu aralar İstanbul'daki dostlardan zaman zaman farklı kelimelerle söyleseler de 'sen bize Poyraz'ı anlatmak için blog açtın, takip ediyoruz ama hep senin depresyonlarını okumak zorunda kalıyoruz' anlamına gelen yorumlar alıyorum. :) 'Pek yakında, pek yakında' deyip duruyorum ama hep araya aniden yazmam gereken (nedense!) şeyler girince hayatta değilse de blogda Poyraz'a sıra gelemedi. Onu anlatmak için başladığım bu yazıda bile ona gelmem vakit alacak bu gidişle. Hayır hayır, durduruyorum kendimi ve başlıyorum Poyraz'ın bu aralar genel hallerine. Dostlar, görmüş kadar olun Poyraz'ı.

Poyraz büyüyor. Özellikle yürümeye başladıktan sonra bebek gibi değil sanki artık. Garip bir şey bir çocuğun büyümesini izlemek. Bizim öğretmediğimiz şeyleri bilip, bizim uğraşmadığımız konularda birşeyler yapıverince hele. Anlıyorsun, karşında bir birey var, sensiz olmaz gibi ama aslında o kendi yolunu çizip kendisi yürüyecek. Sen çabala dur.

Neyse, ne kadarı bizim etkimiz ne kadarı kendiliğinden oldu bilmiyorum ama Poyraz

- Geveze bir çocuk oldu: evet, sürekli bıdırdanıp duruyor. Evimiz bir epik tiyatro sahnesi kendi de anlatıcı sanki. Oğlum akışına bırak, yaşa gitsin, ana teslim ol. Yok! Babası tarafından havada döndürülürken, 'döndürüyooor' diyen kaç 1.5 yaşında çocuk vardır. Beklenen durum gülmesi değil mi? Gülüyor da elbet ama illa durumu izah edecek.

Sanki yeni bir dil öğrenir gibi yaklaşıyor bazen konuşmaya. Sürekli denemeler peşinde. 2 kelimeli cümleler kuruyor (bugün cd kapağındaki kadını görünce 'bi tana adam dansediyor' dedi ama anlık bir başarıydı o, şu an 2 kelimelik cümle aşamasında) Yeni ve ilginç kelimeleri seçip farklı çekimlerle kullanıyor. Ya da yeni bir zaman kipi duyduğunda onu farklı fiillerde deniyor. Bugünlerde -yordu favorisi mesela. Yüzüyordu, süpürüyordu. İyelik eklerini bile doğru kullanmaya çalışıyor. Deniyor da deniyor. Kelimelerin yalın hallerini çok az kullanıyor, bir ek yakıştırıyor illa ki. Bazen doğru bazen yanlış. Organların adı bizde gözü, ağzı, burnu gibi mesela.

Yanına, üstünde, aşağı, içine, altına, havada gibi kelimelere de bayılıyor. Bunları öğretmedik mesela bak oğlum burası üstüdür diye. Öğreten var mı bilmiyorum da kitaplar falan var bunları anlatan ya, ne gereksizmiş. Yaşam içinde, cümle içinde kullanınca öğreniyor çocuklar neresi neresidir. İngilizceleri de taklit etmeye çalışıyor. Anlamadan tabi. Ama How are you'ya 'fine' diye cevap vermeyi öğrendi. 'Nasılsın' deyince de 'iyiyim' diyor. Bugün farkettim, süpürgeyi eline alınca 'brush brush' diyor. Ha bir de bazen ben türkçe sayı sayarken 'fayf fayf (beş- beş) ) diyor bana. Bu laf da babasının birine telefon numarası vermesini duymasından sonra diline yerleşti. Bilmediği hayvanları 'hayvan' diye tanımlıyor. Oyuncakçıda bir oyuncak görüp hayvan diye sevebiliyor. Bazen de 'bitana (bir tane) hayvan'. Yanında aynısından varsa bitana (bu sefer bi tane daha anlamında) Bilmediği nesneleri de 'birşey' diye tanımlıyor. Bir gün patates cipsi yiyordum, 'bişeyyyy ittiyommm' diye öyle coşkuyla istedi ki birşey'in aslında genel bir kelime olduğuna inanmak zor. Ama hem ne olduğunu bilmiyor hem de ilginç buluyorsa getirip ya da gösterip merakla soruyor: 'bu ne?' Bu soruyla bu kadar erken muhatap olmayı beklemiyorduk, korktuk önce ama neyse ki gerçekten bilmeyip merak ettiklerini ve gerçekten soruyor şimdilik. Cevap vermek bir zevk. Yaptığımız bir şey ya da söylediğimiz bir şarkı hoşuna giderse 'bida' (bir daha) diye defalarca tekrar ettirebiliyor. Bazen de şarkıların bildiği kelimelerinde bize eşlik ediyor. Aşağıdaki video gibi naif örnekler eğlenceli ama uyutmaya çalşırken coşkuyla dandini dandini dandini deyip duran bir çocuk eğlenceli olmayabiliyor

poyraz sarkiya eslik ediyor from banu ozcelik on Vimeo.



Untitled from banu ozcelik on Vimeo.



Dedim ya, geveze. Her daim.



Hafiften korkak ve/veya tembel bir çocuk oldu: Dildeki azim durumunun tersine normalde hiç azimli ve limitlerini deneyen bir çocuk değil. Ben mi yaptım onu öyle, yoksa karakter meselesi mi bilmiyorum. Mesela, oyuncağı koltuğun altına mı kaçtı. Kapı gıcırtısı gibi bir ses çıkararak mızıldamaya başlıyor. El oraya uzanır gibi yapıyor ama gerçekten denemiyor bile. Gelin alın şunu! Gün içinde pek çok kez 'hadi oğlum, sen yapabilirsin onu, acı yok rocky acı yok' tadında gazlar vermem gerekiyor. Kimi işe yarıyor, beceriyor. Kiminde vazgeçiyor. Kiminde sonunda o kadar dertleniyor ki ben ona yaptırıyormuş gibi yapıp hallediveriyorum sorunu. Yürümeye de geç başladığından parkta yaşıtı çocuklara göre çok daha az becerikli mesela. Oğlum çık şu merdivenleri diye kıçından itiyorum resmen, ıııh direniyor.




Ama sonra bir arkadaşın evinde kaşla göz arasında bir bakıyorum bizimki almış başını gitmekte üst kata. Ya da parkta bir yere tırman diyorum mesela, bir direnç bir direnç. Ama bir grup talihsizlikler zinciri sonucu arabada kilitli kaldığında arabın önü arkası arasında çılgın akrobatik hareketlerle gezinerek yüreğimizi ağzımıza getirmeyi başardı. Bir e olmadık yerlere tırmanıp oturuveriyor mesela bazen.



Birşeyleri yap denince yapmayı sevmiyor. Ya gıcıklığından (canım oğlum benim :) ) ya da geriliyor öyle kendisinden performans beklenince.

Özellikle yürümeye başlayıp bana yapışmadan vakit geçirmeye başladıktan sonra bütün günü evde başı kesik tavuk gibi dolaşarak geçirebilir oldu. Bu durum beni çok sevindiriyor ama arada 'ay zekası için birşeyler yapmalı mı, puzzle, şekil tanıma falan' diye bi stres oluyorum. Neyse bu amaçla puzzle gibi birşey aldım. Aşırı basit. 3 tane hayvan şeklinde yer var, üstünde hayvanların resimleri ve oraya koymak için o hayvanlar. İlk 1-2 denememiz bir faciaydı. Alıyoruz ördeği elimize, oğlum al bunu ördeğin üstüne koy. Yok! 'Ördek nerde çocum', olmadık şeyleri ördeğe benzeten Poyraz, bu durumda ya göstermiyor ördeği ya da çekingen bir parmak hareketiyle. Bilmiyorum, sanırım ben geriyorum çocuğu. Ben de daralıp 'ay aman kalk hadi koştur sen evde' diyorum. Neyse vazgeçtim. Sonra bir daha denedim hafiften. Biraz ilerleme oldu da iyi bir ikili değiliz puzzle vb. işler için galiba. Of bunun daha okuma yazma, OKEK OBEB falan zamanları var. Bakalım nasıl olacak!


Bağımsız bir çocuk olMAdı: Önceki maddede de yazdım aslında ama önemli bu benim için. 'Ben yapayım'cı bir çocuk olmadı. Bu konuda da hata büyük ölçüde bzim bence. Hep yapıverdik, onun yapabilirliğini ve yapma isteğini körelttik. Şimdi değişeyim diyorum ama koşturmaca içinde atlıyorum galiba hep. Çok kızıyorum kendime. Aniden çıksa karşıma, 'anne ben artık büyüdüm kendi evime çıkmak istiyorum' dese panik yerine mutluluk hissedeceğim resmen. (izin vermem o ayrı :) )

Çocuk yetiştirme kitaplarına aykırı bir çocuk oldu: Annesi hamileyken okumadık kitap bırakmadı, şu anda Poyraz sadece memede uyuyan, gece defalarca uyanıp meme isteyen, gündüz uyku saatleri belirsiz, yemekleri düzensiz ve lütfen yemek yiyen bir çocuk oldu. Aferin bana! Üstelik kendisini hiç beslemiyor. Kaşık çatalı geçtim eliyle de o kadar az yiyor ki. Bu sabah krep süsü verilmiş omletinin arasına tahin pekmez sürüp rulo yaptım verdim eline, ağzına götürüyor o sırada 'aa olur mu kölem vardı benim' diye hatırlayıp bana uzatıyor, ille ben yedirecekmişim. Ben ne yapıyorum 'hay hay' deyip yediriyorum valla. Dişti, nezleydi, memeydi derken her lokmasına saygım sonsuz, battıkça batıyoruz. Resmen geriye gittik bu konuda. Yazın yerden topladığı zeytinleri falan yemeye çalışıyordu. Yok artık öyle bir fonksiyonu. Üzüme bayılıyor, önüne koyduğum üzümü ben yedireyim diye mızıklanıyor. Geriye gidiyorsak bence suç benimdir. O benimdir o benim, kendimindir ancak!
Bunun yanında yine kitaplardan gidersek kurallarla, kısıtlarla da arası pek iyi değil. Merdiven girişlerine kapı koyduğumuzdan beri 'açımmm, açımmm' diye yapışıyor onlara. Sanki her an oradan iniyordu! Onları iptal etmedik de mutfakta içinde çöp ve deterjanların olduğu dolabı kilitleyince o kadar delirdi ve saplantı haline getirdi ki onu açtım artık. Ama genel olarak kandırması kolay bir çocuk. Yasak birşey yaparken, 'hayır'dan ziyade dikkat dağıtma yoluyla idare edebiliyoruz şimdilik. Yine okuduklarımdan yola çıkarak çok 'hayır' dememeye onun yerine farklı bir açıklama yapmaya çalışıyorum. Hayır'ın suyu çıkmasın diye. Ama demek ki yapmışım birkaç kere, Poyraz suyunu çıkarmaya çalıştı bir ara. Ayakkabılığı açmaya çalışırken, o dolabı açmıyoruz deyince bana parmağını sallayarak 'hayııırrr' dedi bir gün. Sokaktaki kamyona binmek isteyince, sahbi binmemizi istemiyormuş dediğimde de aynı parmak ve 'hayır' karşımdaydı. 'Eh peki' dedim, 'kendine koy o zaman kuralını'.


zaman zaman yatağında uyumadığı arabasında uyutulan sefil oğlum. Ortadaki ise ben markette alışveriş yaparken oyuncak arabada uyuyakalan ve kafası düşmesin diye Mano tarafından tutulan Poyraz!


halbuki güzel güzel yatağında uyusa şöyle!

İnsan delisi bir çocuk oldu: Hep öyleydi galiba biraz. Şimdi daha bilinçli sosyalleşir oldu tabi.
Sokaklarda tanımadığı insanlara 'hi, how are you' deyiveriyor bazen. Geçen gün yanımızdan kalabalık bir grup geçiyordu, Poyraz babasının kucağından 'how are you' diye sesleniyor onlara. Birgün, ikimiz arabayla bir yere giderken kırmızı ışıkta durduğumuz sırada arkadan hi diye bir ses geldi mesela, baktım yandaki dolmuşun şoförüyle birbirlerine el sallıyorlar ama bizimki 'hi' demezse ayıp olacağına karar vermiş bir de. Koyu tenli olanların adı hep Mano (bizim SriLankalı yardımcımızın adı) 3-4 yaşlarındaki kumral kız çocukları da Asya (kuzenimin aylardır görmediği kızı) Bu seviyede diyaloğu seviyor, ama küçükken olduğu gibi kucağa gitmek ya da bensizken tanımadığı biriyle kalmak istemediği şeyler. Türkçe konuşanlara özel bir ilgi gösterebilyor. Parkta Türkçe konuşan biriyle karşılaştık bir gün. Kadının önünde dansetmeler, arabasını ona göz sürerek ittirmeler falan. Kadın gidene kadar bizim oğlanın ilgi arsızlığına muhatap oldu. Türkiyeden arkadaşım Arda geldiğinde de onun peşinden ayrılmadı hatta tuvalete gittiğinde bile kapıyı yumrukladı 'açımm' (açın) diye.
Çocuklarla ilişkisi ise bu kadar samimi değil. Büyükleri seviyor. Kendi yaşıtları Poyraz'ın en doğal hakkı olan çeşitli oyuncakları taşıyan yürüyen nesneler sanki. Fütursuzca alıyor onları. Onu da bir türlü yazamadım, evimizde 1 hafta kalan arkadaşlarımızın kızı Kora (Poyraz'ın nişanlısı) bu listenin dışındaydı, çünkü Kora Poyraz ona yaklaştığı anda bağırarak onu kovalıyordu, yine de denerse ısırıyordu. Ona hiç bulaşmadı bizim oğlan. Hatta onu gördüğünde genelde koşarak bacaklarıma yapıştı. Korkak!

Tercihleri olan bir çocuk oldu: Aslında çocuk olmaya başlamanın doğal sonucu olarak bu oldu galiba. İlk olarak bir ayakkabıcıda rastladık 'toddler' Poyraz'a. Kendisine denetmeye çalıştığımız ayakkabıyı asla denemek istemediği gibi o sırada ayağından çıkarılmış ayakkabıları da 'yabaa yabaaa' diye ağlayarak giymeye çalıştı. O güne kadar ayağında ayakkabı olup olmadğının farkında olduğundan bile şüpheliydim. Bazen kitapların arasından istediği bir taneyi bulup seçip getiriyor okuyalım diye. Ya da bizden şarkı talep ediyor, birkaç kelimesini söyleyerek.

Kitap kurdu oldu: 3 ay civarında görünce delirdiği ve karakteriyle muhabbet etmeye başladığı bir kitap vardı, sayfalarını duvarlara yapıştırmıştık. O dönemler sırtüstü yanyana yatıp, resimli bir kitabın sayfalarını çevirir anlatırdım, heyecandan eli kolu çırpınırdı. Biz o zamanlar başladık ve bırakmadık diye mi oldu yoksa o zamandan ilgi göstermesi zaten ilgili olduğunu mu gösteriyordu bilmiyorum ama tam kitap delisi. Tabi bu yaşlarda kitap okuma hali entellektüel bir faaliyet değil sanırım, resimleri inceliyor sonuçta; yani bu büyüyünce de bir kitap kurdu olacağı anlamına gelir mi bilmiyorum. Ya da küçükken kitaplarla ilgilenmeyen büyüyünce sevmez diye bir kural da yoktur eminim. Ama şu anda genel olarak memnunuz bu durumdan, çünkü her durumda 'gel kitap okuyalım' diyerek kendisini ikna etmek mümkün. Gerçi genelde kendisi istediği kitabı alıp 'kitap kitap, biraber biraber' (beraber okuyalım) diye koşuyor bize, biz kitabı alıp yere oturuyoruz, geri geri gelip kucağımıza oturuyor (mutlaka geri geri kucağa oturuluyor) ve okuyoruz. Bu aralar favorisi Yoci (Zogi) İlgili sayfalarda sayfayı özetleyen kelimeleri de var. İyi birşey aslında sadece ben bazen biraz nerd (inek?) olacağından endişe ediyorum. Kitabı oyuna tercih edebiliyor.



Dokunmayı seven bir çocuk oldu: Bazen ayakta dururken bile gelip üstümüze oturur gibi yapıyor. Hep bir temas istiyor, seviyor. Yemek yerken bazen bir yandan elimizi tutuyor. (kendi yemediğinden eller boşta nasıl olsa! )
Sevgi kelebeği biraz da. Bir akşam, onu uyutmaya çalışırken Erol, ben ve Poyraz birbirimize sarılıp koklaşıyorduk, bu nasıl mest nasıl mest! Kıkırdamalar, süzülmeler. Bir noktada tutamadı kendini ellerini havaya kaldırıp 'çooook' dedi. Birini ne kadar seviyorsun diye sorduğumuzda verdiği yanıt bu, yani bizi çoook sevdiğini ilan etti orda. Gerçi dün de gidip Mano'nun bacağına sarılıp 'çoook' dedi, kaçan kovalanır kuralını doğrularcasına ama olsun, herkesi seven kocaman bir yüreği var bizim oğlanın. Daha bana özel bir 'çoook' hareketi hiç olmadığından, evet kıskandım biraz. Hayır madem o kadar seviyorsun ben yanınızdan 2 dakika ayrıldığımda ağlama da ben de o sevginin bir faydasını göreyim. Anne hep dibimde olsun ama ben Mano'yu çok seveyim! Ah siz erkekler!!!!
Bu mudur yani? Değil aslında da nasıl özetlenir ki bir çocuk. Genelde çok neşeli ve huzurlu ama tadı kaçtı mı son derece mızmız, anne kuzusu, kıpır kıpır yerinde duramayan bir çocuk işte. Aşağı yukarı bütün yaşıtları gibi galiba.

Oğluma geveze deyip kendim de kelimelerde boğulmayayım, biraz son dönem fotoğraflarından ekleyeyim bari.

Not: Bu yazıya başladığımda niyetim bunu bitirmek 1.5 yaş içinde ayrı bir yazı yazmaktı ama bir türlü tamamlanamadı yazı. Bugün Poyraz 1.5 yaşında, umrım bugün yayınlarım. Bu arada, evet ben de hasta oldum!















Bu fotoğrafa çok gülüyorum. bir arkadaşın çocuğunun doğumgününde, bu çocukcağızın memelerini düğme gbi bir saat oynadı!


banyo sefası from banu ozcelik on Vimeo.




poyraz gözünü kapatmayı öğreniyor from banu ozcelik on Vimeo.