5 Nisan 2011 Salı

Poyraz'a neden kitap alıyoruz

Yeni bir arkadaşımı oldu burada. Anne bana, oğlu Poyraz'a arkadaş. 2 gün önce evlerine gittik tanışmak için. Ömer'in kitaplarını sevdik. Onlardan 3 tanesini biz de aldık.
Spot's Birthday party- seviyorum ben bu spot serisini. bizde baska bir kitabı vardi cok sevdigimiz, ordan tanisiktik. iyi oyalıyor Poyraz'ı.
Have you seen my cat?- eric carle -Poyraz dün gece uyku oncesi 'this is my cat, this is my cap, this is sapkam kedim' gibi abidik gubidik seyler geveliyordu kitabin sonucunda.
From Head to Toe- Eric Carle- Bayıldım buna. Hayvanlarin yaptığı hareketleri çocuklara da yaptırmak üzerine. 'Ben bir penguenim başımı çevirebilirim, sen de yapabilir misin?' gibi. Poyraz o tarz yap dediğim şeyleri hayatta yapmaz, bu kitapla beraber denemeye başladı. Aslında bir gün kameraya almalı. Yapamıyor pek ama çok güzel deniyor. Kitap süper bence. (bu arada Neva'nın annesi videosunu da koymuş bloğuna, o daha da eğlenceli olabilir. işte şurada)

Neyse, bunları niye yazdım. Dünyanın En Mutlu Annesi Ada'ya neden kitap aldığını yazıp hadi siz de yazın demiş.

Biz Poyraz'a neden kitap alıyoruz?

Çok basit. Çünkü çok seviyor kitapları ve kitap okunmasını. Valla da billa da başka nedeni yok. Anlatayım biraz bu sevgiyi:

3 aylık civarıydı. Maisy'nin (ki o zaman kendisini tanımıyorduk, şimdi aradaçizgi filmini de izliyoruz) rengarenk bir kitabını görüp almıştık. Poyraz onun resimlerine bakarken deliriyordu. Resmen muhabbet ediyordu. Oyun alanının etrafına asmıştık resimleri. Hatta 3.5 aylıkken Türkiye'ye giderken yanımızda götürmüştük öyle bir sevgi.



Poyraz hep hareketli bir çocuktu ve azıcık gözü açıldıktan sonra gazını bile çıkartmak zor oldu, çünkü durmuyordu (ağlamıyor ama sabit de tutamıyorsun) Biz de koltuğun arkasına bir kitap koyuyorduk ona bakarken sakinleşiyordu.

O zaman kitap denen şey resimler elbette. Sonra çeşitler arttı, yazılar, öyküler girdi devreye. Gittikçe daha farklı bir ilgi ve sevgiyle izler dinler oldu kitapları. Artık favori kitaplarındaki olayları biliyor, onları okumayı talep ediyor, dinlerken eşlik ediyor, mutlu oluyor.

Bu eve taşındığımız dönem sürekli eline birşeyler geçirip 'berabeer' diye yanımıza geliyordu. Beraber okuyacakmışız. Restaurant menüsü okuyacağımıza kitap okumak daha iyi değil mi? Hatta o dönem farkettik ki kitap okunmasını oyun oynamaya tercih eder hale geldi, biraz frenledik kendimizi. Yine okunuyor bolca ama azalttık.

Daha bu sabah olan komik birşeyi anlatayım. Parktan geldi, her seferinde olduğu gibi meme meme diye gözü dönmüş. Odasına çıktık fakat tam otururken koltukta aslanlı kitabını gördü. (kitap ibrabice olduğundan adını bilmiyorum) 'Aslanlı kitabı okuyalım' dedi ama bir yandan da emmeye başladı. Kitap aklında, bakmak için kafayı kaldırınca meme diye ağlayıp tekrar yapışıyor, sonra dayanamayıp tekrar kitaba bakıyor bu sefer yine memesizlikten canı sıkılıyor. Sonunda işin içinden çıkamadı ve ciyak ciyak ağlamaya başladı. Ben de kitabı açıp görüş alanına koydum ve o emerken anlattım. Böylece atlattık krizi :)

Aslında bu kadar lafta tek cevap vermiş oldum biz Poyraz'a kitap okumayı sevdiği için kitap alıyor ve okuyoruz. Tamamen hedonist bir yaklaşım içindeyiz. Bize de iyi oluyor, başka türlü sabit tutmanın imkanı yok. Hatta itiraf edeyim mama sandalyesinde bile kitapla tutuyoruz, ya da oturmak istemediğinde hadi kitap getirelim diyoruz da oturuyor. Ailenin tüm bireylerine çok faydalı bu okuma hadisesi.

Bunun yanında başka çeşitli etkileri de olmuyor değil tabi:

- Gerçek hayatta göremeyeceği çeşitli varlık ve kavramlarla karşılaşıyor. Bunun neye nasıl bir faydası vardır bilemem ama eğlenceli oluyor benim bile adını yeni öğrendiğim hayvanlardan falan bahsetmesi, ya da bir yeri yanında Zogi'yi hatırlayıp bizden bant istemesi.
- Benim uydurmama gerek kalmadan öykü yapısıyla tanışıyor. (tabi ki bu bez değiştirirken vb beni de uydurmaktan alıkoymuyor) Bazen kendi kendine de birşeyler anlatıyor. Kedi bir tane köpek görmüş, fil ağlamış vb. (bunları uydurdum şu anda, gerçek hayattan alınma değildir)
- kitap kavramıyla şimdiden tanışması fikri iyi geliyor bana. hani tanışmazsa ileride sevmez, okumaz diye değil ama ona ait kitaplar olması, kitapçıya gidiyoruz dediğimde heyecanlanması... Hiçbir işe yaramıyorsa bile beni çok mutlu ediyor. İleride onu çok sevdiğim kitaplarla yazarlarla tanıştırmayı hayal etmekten mutluluk duyuyorum. Okumayı öğrendiğinde yanyana oturup herkesin kendi kitabını okuyabileceği günleri... Şimdiden başladı işte tatlı bir paylaşım...
- ah bir de itiraf edeyim ben bayılıyorum bu çocuk kitaplarına. Şimdiki çocuklar gerçekten çok şanslı. Bizim zamanımızda yoktu değil mi? Ben okumayı öğrenince alınan tüm kitapları hemen okuduğumdan kitapçı annemlere acıyıp, 'siz alın okuyunca gelin yenisiyle değiştirin' demiş. Bir devlet memurunun bütçesi mi yeter buna. Daha büyüdüğümde Afyon İl Halk kütüphanesindeki tüm çocuk kitaplarını bitirmiş (acaba çok yok muydu, çok azını hatırlıyorum ben) çaresizlikten Halide Edip Adıvar- Sinekli Bakkal'ı almıştım. 'O sana ağır gelir' diye uyarmıştı beni kütüphaneci ablalar ama ben 'yok yok ben okurum herşeyi' diye ukala ukalaeve götürüp 2. cümlede edebiyat dünyasında daha yolun başında olduğumu anlamıştım. Oysa ben dükkanda sinekle uğraşıp duran bir bakkal hayal ediyordum. Ağır dediklerinde de, uzun zaman gitmiyor herhalde sinek, diye düşünmüştüm. Neyse böyle bir yokluk halinden buraya gelince, şimdi çocuk kitapçısına gidip 'parası neyse veriyorum, lütfen tükkanı bize terkedin' diyesim var.

Seyrek yazdığımdan mı çenemi tutamıyorum ya. Bir daha kimse bana mim falan yapmayacak. Ben ne sordum sen neler anlatmışsın der misiniz? Diyebilirsiniz, pişman değilim yine olsa yine yaparım. :))

Not: Selen, bekleyen bir mimim daha var biliyorum. Ama Poyraz öncesi ve sonrası arasındaki farkların ne kadarı Poyraz'dan ne kadarı başka etkenlerden kaynaklanıyor sorusunun içinden çıkamayıp yazamıyorum. Bir de bugünlerdeki pek çok 'halim' aslında biraz da içinde bulunduğum sıkıntılı ruh halinden, bunu biliyorum. Poyraz'dan sonra çökmüşüm gibi olmasın diye bekletiyorum yazıyı. :)

1 yorum:

selen dedi ki...

çocukkenki bu düzmantığa bayılıyorum. sinekli bakkal ağır kitaptır deyince "uzun süre gitmiyor herhalde sinek" diye düşünmek... işte bu!
blogda banu'dan görmek istediğimiz hareketler bunlar :) daha çok yaz, sıkıntın geçmese de biraz perdelenebilir belki...