3 Aralık 2010 Cuma

hayattayız, iyiyiz

İnsanın blogu olunca zaten bir yazma sorumluluğu hissediyor. Neyse ki öyle çok izleyenim bekleyenim yok da sorumluluğum sırf kendime diyordum ama yoğunluktan hem mail yazmayı hem de bloğa yazı yazmayı atlayınca 1-2gündür hayatta olup olmadığımızı sorgulayan mailler aldım. :) Onlara 'ay çok yoğunum' diye cevap verdikten sonra neden yoğunum, neler oluyor bir de burda özetleyeyim dedim.

Öncelikle bilmeyenlere haberi vereyim. Poyraz yürümeye başladı Cem ve Tuğba (Poyraz'ın amcası ve yengesi (e ne deseydim şimdi Tuğba!) ) geldiler bayramın sonunda. Tam o sırada Poyraz'ın düzenli kullandığı ilacını da burdaki doktorun önerisiyle azaltmıştık, doktor 'bu ilaç fazla alınırsa denge kaybı yapar, ondan da yürümüyor olabilir' demişti (teyze biliyorum sen de söylemiştin :) ) Neyse artık ilacın etkisi midir yoksa Cem ve Tuğba'nın eğlenceli bir şekilde yürümeye davet eden oyunlarının mı bilmem, Poyraz şeytanın bacağını kırıverdi, o günden beri de durmadı. Yollardayız!




Yollardayız ama hala beraberiz. Maalesef bana fazlasıyla yapışık, 3-5 adımda bir gelip bacaklarıma sarılıp sonra tekrar hayatına devam ediyor genelde. (bu durumu gösteren süper bir video var ama yükleyemiyorum nedense) Yok hayır aslında genelde bacaklarıma sarılıp kalmaya çalışıyor, ben 'hadi oğlum git koş yaramazlık yap' falan diyorum, tekrar hayatın acımasız kollarına atılıyor ama fazla dayanamıyor bensizliğe ve geri geliyor. Bazen hiç gitmiyor zaten. Hani nerde yürümeye başladıktan spnra geleceği vadedilen özgürleşme hareketi?? Ne oldu bilmiyorum ama her an kucağımda ve bana sarılarak yaşarsa dünyanın en mutlu çocuğu. Emzirmeyi azalttım biraz. Günde 4e falan indi (gece uyanmaları hariç rakam bu!) o açığı mı kapatmaya çalışıyor, bu bir alışma dönemi mi hem yeni hayatımıza hem az memeliliğe bilmiyorum. Umarım kalıcı bir durum değildir, geldiği gibi gider, benim mücadele etmem gerekmez. Çünkü ne yapmam gerektiği konusunda hiç fikrim yok.


Neyse, bunun dışında gündemimizde misafirlerimiz var. Türkiye'den Tolga, Edurne ve Kora geldiler. Poyraz ve Kora tanıştıklarında sırasıyla 6 ve 4.5 aylıklardı.




Annem o zaman hem Kora'yı hem anne babasını pek sevmiş bunları nişanlı ilan edivermişti. O zamandan beri bunun muhabbeti devam eder. İşte bu dünürler geldi bize. Onlarla olan hayatımızı, cadı gelinle ezik oğlumun ilişkisini ayrı bir yazıda mutlaka anlatmalıyım. Anlatacağım!! Ama tabi hayatımız sosyalleşince yazı yazmaya hiç vakit kalmadı. Oysa aklımdan da ne yazılar geçiyor bazen. Bloggerın ya da mail programlarının direkt beyinden yazı almaya başlayacağı günlere yetişememiş olmam üzücü. Hayatım çok kolay, bloğum pek şenlikli olurdu. Pişman olup olup sileceğim yazılar da ayrı bir zaman isterdi sanırım.


Bunun dışında daha önce beklemekle ilgili yazdığım yazıda beklediklerimden birşey daha gerçekleşti (yürümek dışında) İsrail'den yola çıkan eşyalarımız turlarını tamamlayıp evimize geldiler. Adamlar 38 tane büyük koliyi gösterince dünyayı bir de öbür taraftan dolaştırsanız demek istedim. Tam da yerleşmiştik, nerden çıktı bunlar! Görünce ağlamak istedim, gerçekten. İçlerini açtığımda ise gerçekten ağladım. Poyraz'ın aylardır görmediğim bazı oyuncakları, eşyaları. Ağlattı beni. O günleri hatırladım. Katı gıdanın ilk dönemlerinde kullandığımız içine yemeği sıcak tutsun diye sıcak su konan tabak mesela. İçimi yaktı. Nesneler üzerinde düşündüm. Nesnelerin içinde değişmeden devam hayatlar. Dondurulmuş gibi. Çok eski bir konser biletinde, ilkokul defterinde, bebeklik çorabında yaşamaya devam eden eski bizler. Ah o tabak da hem Poyraz'ın hem kendimin o dönemine götürdü beni. İsrail'de yaşanan o sıkıntılı döneme. Küçük Poyraz'ı sanki şimdi uzaklarda olan çocuğummuş gibi özledim, ona sarılmak istedim tekrar, hem kendime hem ona 'herşey düzelecek' demek. Ben şimdi biliyorum, o zaman onlar bilmiyordu.


İşin duygusal boyutunu geçersek bu nesneler bir de evimizi darmaduman etti. Ne güzel yerleşmiştik. Eksik çok şeyimiz vardı, 4 gözle beklediğim ama bir o kadar da 'amaaan bunsuz da yaşanıyormuş işte' dediğim şey geldi. Atsan atılmaz satsan satılmaz, dolaplara da sığmaz! Şimdi yeni taşınmış gibi olduk yine ve ortalık yeni adreslerini bekleyen eşya dolu. Yine düşündüm, ne çok 'şey'le yaşıyoruz. (Perec'ın şeyler diye bir kitabını okumuştum yıllar önce, ondan minicik şeyler geliyor aklıma bunu düşünürken ama toparlayamıyorum) Ne fena. İşte kafamda yazdığım yazılardan biri bunla ilgiliydi, şu an 2 satırda kesiyorum. :)

Ama yine mıymıy yapmayayım, geldiğine çok çok sevindiğim çok fazla şey de oldu. Zamanla yerleşiriz de acelesi yok :)

Bekleme yazısında yazdıklarımdan bir Fuat kaldı beklediğim. Hala bir gelişme olmadan, şirket para veremeden, korsanlar da bu kadarına razı gelmeden. Son konuştuğumuzda daha iyiceydi Fuat'ın sesi (bir önceki çok kötü konuşmamıza göre) iyi hayal etmeye çalışıyorum hep.

Erol'u bekliyordum galiba bir de o zaman. O bitmeyecek. Hep gidiyor bir yerlere, alışacağız zamanla. (yalaaan!)

Durumu sanırım özetledim (özet derken??) İyiyiz yani, hayattayız, yuvarlanıp gidiyoruz. Bir yandan da gurbet içimizde bir ok, herşey bize yabancı. ( e öyle ama, yalan mı söyleyeyim, oyun havası mı çalsaydım kapanışta: hadiii okumaya mı geldik, eller havaya, oooh oohhh)

6 yorum:

PINAR dedi ki...

:))yine dokturmussun, sukur yani haftalardir bekliyorum! ya ben sizi cok ozledim tatlislar ama fena usutmusum hastayim cok, enfeksiyon oldugunu sanmiyorum hicbir sekilde ama yine de tamamen iyilesene kadar gelmeyecegim size. opuyorum poyrazi kokulu kokulu. iyi bakin kendinize.

Deli Anne dedi ki...

Bir ara boyuna ülkeler arası ve şehirler arası taşındığımız için şimdi şehir içi taşınma bile pek zor geliyor.. size de kolaylıkalr dilerim..

Adsız dedi ki...

Ben de merak içinde açtım ve yazını gorunce oh be dedim .Poyraz ın foto super bu arada :)
Nesneler ve anılar deyince.Üniversitedeki gri sarkık kazagını saklıyo musun ?Eger duruyorsa bir gun onu giy ve Poyraz kucagında bir foto cektir. Ama saclarını da ortadan ayırıp ac ve gozunun onune getir hafif :))
buket.

Sen@ dedi ki...

Banu, mazur gör, nerden çıktı bu samimiyet de deme ama sana sarılmak isrtedim birden ! Yazdıklarında ilk defa çok net bir hüzün var, neden niçin bilemiyorum mümkün olan ve sizin için doğru olan en kısa zamanda ülkene dönmeni diliyorum. Memleketin simitini çayını yer içer Boğaz havasını koklar bunların hepiciğini bir çırpıda unutuverirsin :)) sevgiler

Banu Özçelik dedi ki...

Pinar, hadi iyiles :)
Deli anne, tesekkurler. Bazen tatile gitme hayali kuruyorum, sonra valz hazirlama kismini dusununce ondan bile soguyorum!
Buket, kazagim aslinda siyahti ama eskilikten rengi nasil solmussa artik, sen gri olarak hatirliyorsun.:) o kazagim kayboldugu gibi saclarim da kisaldi. Eski ben olma sansimi tamamen kaybettim korkarim!

Banu Özçelik dedi ki...

Sen@, oyle icten bir sarilmaya hic nerden cikti der miyim. Bilakis, uzumunu yerim, bagini sormam :) tesekkurler! Iyi dilegin icin de. Oncelikli hedef burda mutlu bir hayat kurabilmek, umid vadediyor ortam, bakalim.
Bu hafta istanbula gidecek esime siparisler listesine simit eklemeyi hatirlattigin icin de ayrica tesekkur. Kokusu geldi burnuma!