19 Aralık 2010 Pazar

Başka Bazı Şeyler

Poyraz ve başka şeyler başlığının ‘başka şeyler’inde ne haldeyiz, bugün anlatayım; asıl oğlan Poyraz’ı sonra. (Bu bizi tanımayanlar için sıkıcı bir yazı olacak, tamamen sarıkız minik buzağıyı sütten kesmedi tadında ne olup bittiğini anlatacağım, baştan uyarayım.)

Fuat: (o da biraz asıl oğlan oldu galiba) İlişkilerinin başında beraber kağıt oynayacak kadar muhabbette oldukları korsanlar istedikleri paradan herhangi bir haber gelmeyince elerindeki tek koz olan gemi personelini zorlamaya başladılar. Yemek, su, ellerindeki psikolojik ve fiziksel diğer imkanlar. Şirketin hala parası yok, korsanlar hala para istiyor. Biz (kuzenim Birsen ve ben) çalmadık kapı bırakmadık, gördüğümüz kadarıyla bu durumu bu şekilde yaşayan ilk gemi Fuatlar değil, armatörde para yoksa izlenen yol bu. Korsanların eninde sonunda ‘tamam be ne haliniz varsa görün’ demeleri bekleniyor sanırım. Ama korsanlar o zamana kadar her şeyi deneyecekler. Bana biraz Amerikan gençlik filmlerinde gördüğümüz yarışı hatırlatıyor: 2 genç arabaya biner uçuruma doğru gaza basar, ilk frene basan kaybeder. Şimdi korsanlar ve armatör arasında bu oyun oynanıyor ama riske atılan kendi canları olmayınca daha cesur olabiliyorlar.
2 hafta önce çok çok kötü bir konuşma yapmıştık. Bugün tekrar aramış, ben sonradan gördüm. Aradığımda korsanlar çıktı tabi ve adam ağır bir Afrika aksanıyla konuştuğundan anlamadım ama Fuat’ı vermedi. Bir de o sırada yanımda olmayan Erol’a arattım, ona vermişler. (maço korsan!) 2 haftadır benim Fuat’a sormak istediğim sorular ve vermek istediğim bilgilerle kafasını ütülemekte olduğum sevgili kocam hiçbir soru sormayıp, vereceğim bilgilerin de onda birini vererek telefonu kapatmış. 2 hafta daha beklemedeyim bakalım.

Dubai’de yaşam: Evimize yerleşeli 1 aydan uzun oldu. İlk taşınırken aldıklarımızla yaşam devam edebilince başka hiçbir şey almadık. Dolayısıyla ev oldukça ruhsuz ancak ruh katacak zaman yok, bütçe bulacağımızı varsaysak bile. Ama mutluyuz. Evimiz dediğimiz bir yerde yaşamaktan. Poyraz da alıştı. Ev bahçeli evlerden oluşan bir sitede. Yeni Dubai’nin geneli gibi burada da bir Truman Show havası var. Gerçek olmak için fazlaca düzgün ve temiz. Henüz gökyüzüne çarpacak kadar uzağa gitmedik gerçi ama umuyoruz ki bizim buralar gerçek.
Bunun dışında, İsrail yerine burayı tercih etme motivasyonumuz olan, daha çok arkadaş sahibi olma umudu, fazlasıyla gerçekleşti. Pek çok insan var etrafımızda kimi önceden tanıdığımız kimi de yeni tanışıp seviverdiğimiz. ‘Gurbetçi’ olma halinden olsa gerek çabucak samimi olunuveriyor. Çocuklu olma ortak durumu da işleri hızlandırıyor sanırım. İyiyiz ama bu açıdan çokca.
Bir arkadaşım Dubai mi Tel Aviv mi diye sormuştu mesajında, ona da buradan yanıt vermiş olayım: Arkadaşlıklar açısından evet kesinlikle burası. Şehir olarak karşılaştırınca ise:
Tel Aviv yaşayan bir şehirdi. Daha pis, daha düzensiz ve hatta daha az estetik ama hayat dolu, inanılmaz canlı bir şehir. Gerçek bir şehir. Sokaklarında kaybolayım desen her köşede karşına bir sürpriz çıkan: Harika bir kafe, çok ilginç şeyler satan bir dükkan, üstünde heykelcikler olan bir eski ev, sokakta ayaküstü jazz konseri veren bir grup… İnsanlar sokaklarda, kafelerdeydi hep, insan gürültüsü vardı arabadan çok. Bisiklete binenler, köpek gezdirenler, koşanlar, çocuklarıyla gezenler. (İsrail’i bu şekilde anlatırken çok zorlanıyorum. İsrail’in politik yönü ve Filistin sorunu hiç yokmuş gibi. Ama ben aslında İsrail’i anlatmıyorum, buradan önce yaşadığım bir şehir vardı, orayı anlatıyorum. İsrail kavramı bunun ötesinde ve benim elbette ki konum ama bloğumun konusu değil, en azından şimdilik)
Dubai ise tamamen binalardan oluşan sokakta yürüyen insanın neredeyse hiç olmadığı, sosyal hayatın devasa alışveriş merkezlerinde ya da sitelerin çocuk parklarında yoğunlaştığı bir şehir. Bir de eski Dubai kısmı var ama orası da bizlerin genelde turistik amaçlı gittiği bir bölge (ben de gittim ve yazacağım da aah ah) Bıraksam kendimi yollara, keşfetsem şehri gibi bir romantizme kapılacaksan bir arabaya ihtiyacın olduğu kesin ve GPS de fena olmaz. Yani bence aslında çekilir şehir değil Dubai. Ama çocukla olunca şehrin sunduğu kolaylıklar ve imkanlar kritik olabiliyor. Bu imkanlar ve arkadaşlar sonucunda evet memnunuz burada olmaktan.

Biz: Biz de iyiyiz. Ben bol bol dertleniyorum blogda, görüyorsunuz. Erol da iyi. Çalışıyor, ama İstanbul’da değil de burada çalışmanın avantajı, hem sabahları hem akşamları Poyraz’la oynama fırsatı buluyor. Bol bol seyahati oluyor. Bu durumdan en şikayetçi benim yine bildiğiniz gibi. Üniversitedeki ev arkadaşım Bahar hatırlatmıştı, ben hatırlamıyorum, o zamanlar ‘ileride evlenirsem bir kaptanla evlenmek istiyorum, seyrek görüşelim’ diye bir hayalim varmış. (Tabi o zaman ticari gemi meslekleri sülalemiz sınırlarına girmemişti ve ben de Somalili korsanların varlığından habersizdim.) Oralardan kocası 2 gün yok olsa mızıldanan bir kadın haline nasıl geldim bilmiyorum ama oralara olmasa da orta bir noktaya tekrar ulaşacağımı umuyorum.
Dubai’deki hayatımızla ilgili en büyük hayal kırıklığım ise artık yaparım dediğim kendime ait bir alan yaratabilme durumunun hala çok uzak olduğunu görmem oldu. Poyraz’dan bağımsız zamanlar ve beyin hücreleri yaratmak ve biraz bugüne biraz geleceğe yönelik bir şeyler yapabilmek istiyordum. Öncelikle beyin hücreleri kısmıyla ‘Türkiye’ye döndüğümüzde ben ne yapmak istiyorum’a karar verip sonra o konuda kendime yatırım yapmak. Ama bir süre daha Poyraz’la madden ve manen ayrılmaz bir ikili olmaya devam edeceğiz gibi görünüyor. Evde bir yardımcımız var. (bu konuyu da yazacaktım) Poyraz da onu çok seviyor ama ben de yanlarındayken. Tuvalete gittiğimde bile arıza çıkarabiliyor. İletişim kuramamak onu rahatsız ediyor galiba biraz. Ne de olsa konuşmayı ve dinlemeyi seven bir arkadaşımız kendisi. Gerçi bugünlerde hafif hafif gönül rahatlığıyla tuvalete gidebilir oldum. Bu hızla seneye markete de gitmeye başlarım! Yani bir süre daha Poyraz’ın anneliği dışındaki kimliklerim kayıp ve hükümsüz kalmaya devam edecek.
Poyraz doğduğundan beri bir filmi baştan sona izleyecek konsantrasyon ve uyanıklık seviyesini yakalamakta zorlanıyoruz. Bu sıkıntı için diziler mükemmel ilaç. Bu ara Sopranos’u izlemeye başladık. Emin yazmıştı, o zamandan beri aklımdaydı. İlk 4 bölüm itibarıyle çok beğendiğimi söyleyebilirim.
Kitap okumayı bırakmadım. Ama çok yavaşlattım ve konsantrasyon problemimi göz önüne alarak akıcı kitaplar seçmeye başladım. Ama kendime dönüş operasyonu kapsamında en azından okuma konusunda eskiyi yakalamaya çalışayım dedim. Hız olarak mümkün değil ama içerik olarak. Okunmamış kitaplarım da geldi İsrail’den, ne zamandır okumayı istediğim İlyada’ya başlayacağım. En son Ahmet Ümit Bir İstanbul Hatırasını okudum. Kendi türünde (polisiye) güzel bir kitaptı bence.


Bizle ilgili ‘Başka şeyler’den haberler bu kadar. İyi haberlerle karşınızda olmaya devam etmeyi umuyoruz!

1 yorum:

Gulcin dedi ki...

yok gercekten gayet keyifli bir yaziydi Banu.

Bu korsanlar isi gercekten cok zor size sabir ve guc diliyorum. Vicdana kalmak en kotusu kesinlikle umarim bu durum bir an once son bulur.

Ev konusunda seninle ayni surecten gectim. Ilk geldigimizde yok su da olsun ama yeni evliyiz bu da olsun derken simdi esyasiz bir hata ne guzelmis. ne kadar az esya o kadar az is modundayim :) Insan otelde olmasin yeter!

Sevgiler