5 Kasım 2010 Cuma

Hala bekliyor olsak da....

Bugün İkea eşyalarımız geldi eve. 2 adam kurdular herşeyi. Yardımcımız başladı. Adı Manomani. Sri Lankalı. Çok sevdim. Umarım yanıltmaz beni.

Bugün Poyraz bahçede, eve ilk aldığımız eşya olan oyuncağıyla mutluluktan gözü dönmüş bir şekilde oynadı. Hem su var, hem dönüyor, daha muhteşem ne olabilir bu dünyada! Evimizi çok sevdik hepimiz. Bir sürü şey eksik hala ama haftaya taşınmış oluruz. Kalanlar zamanla artık.

Bugün bütün bunlar olurken ben ezim ezim ezildim. Offf, amma ağladım, amma sızlandım ortalık yerlerde diye. Aslında o kadar güzel şeyler oluyor ki. Muhtemelen bir daha hayatım boyunca oturamayacağım güzellikte bir ev, muhtemelen bir daha hayatım boyunca tutmayacağım bir yardımcı, kışın bile güzel hava, Poyraz sağlıklı (burnu tıkalı ama önemsiz), Erol'la mutluyuz. Çok kızdım kendime. Ama dedim, benim başka bir derdim var, başka bir yürek sızım var, o herşeyi karartıyor bazen. Hem sadece ruhsal değil fiziksel olarak da çok yorgunum, tek başıma beceremiyorum bazen. Sonra 'bunların hiçbiri çıkıp herkese, aman da ne mutsuzum diye ağlamak için bahane değil küçük hanım, dünyada neler olup biterken senin şu halinle değil' dedim. Asıl yürek sızım... O konuda diyecek birşey yok ama bazen şunu hayal edip hem gülüyorum hem korkuyorum: Bence Fuat döndüğünde bu bloğu falan okuduğunda beni dövecek: 'Uleyn, benim orda anam belleniyordu (bu laf böyle mi ve bu laf ayıp bir anlama gelmiyor değil mi!) sen burda rahat koltuğuna kurulmuş, belki bir elinde çayın mızıldanıp mızıldanıp milletin ilgisini toplamışsın' Kesin der böyle benim kardeşim. Şimdi onun halini düşününce benim sızlanmam bir garip mi bilmiyorum ama inanın kardeşi öyleyken böyle olması, böyle olmaktan mutluluk duyması bir yere kadar. Aman bir dakika yine sızlanmaya giriyor gibi olmayayım. Sadece durumu açıklamaya çalışıyorum.

Sorun biraz da kamusal alanda mızıldanmakla ilgili galiba. Öyle çok ortalıkta çıkıp aman da ne mutsuzum diyen bir tip değilimdir. Tabi ki sıkıntılı zamanlarda hep mızıldandığım ağlama duvarlarım vardır (araya genel kültür alayım, kudüs'te yer alan ağlama duvarında yahudiler, oyy bebeğim hasta, aman da kardeşimi korsanlar kaçırdı şeklinde kişisel sıkıntıları için ağlamıyorlar. yahudilerin tarih boyunca çektiğine inanılan acıları ve en kutsal tapınaklarının olduğu yerde şu anda bir cami (mescid-i aksa) olmasından dolayı ağlıyorlar. araya kişisel dert sıkıştıran da kesin vardır da :) oranın asıl amacı/anlamı o değilmiş. ben çok şaşırmıştım öğrendiğimde.zaten ağlama duvarı da müslümanlar için en kutsal mekanlardan biri olan bu caminin bir duvarı. radikal yahudiler onun yıkılıp yerine tekrar tapınağın yapılacağı günü hayal etmekte hatta bazen hayal etmekle kalmayı bombalama girişiminde vb bulunmaktadır) Onlar da bilir bir ağlarım bir gülerim, yani herkes gibi işte. Ama şimdi Nurturia'ydı, blogdu derken daha bir ortalıkta ağlar gibi oldum. Neyse utandım kendimden. Hemencecik bu yazıyı post edeyim de blogda en son ağlayan yazı kalmasın istedim. Banyo yapmadım (kokuyorum bee) yazıyı yazdım.

Ama şimdi yatıyorum. 'Happiest baby on the block'un fotosuyla size veda ediyorum.

Herkese iyi geceler...


Not: İleride ağlama haklarım saklıdır :))

3 yorum:

selen dedi ki...

banu,
blog benim blogum, ister ağlarım, ister gülerim, ister kızarım hepinize! mantığını tavsiye ediyorum.

annelik zor işmiş. ama ben de her mızıldandığımda ne zorluklarla annelik yapmaya çalışanlar geliyor aklıma.
fakat dengeyi kurmak kaydıyla herkesin ara sıra bünyeyi boşaltmaya hakkı var diye düşünüyorum.

ağlama duvarı bölümüne ayrıca koptum çok fena...
sevgiler,

larcencielblog dedi ki...

Banu hakikaten ya, ne güzel oyuncakmış o! Mothercare'den mi (ya da ELC mi diyeyim), bir ara orda vardı sanki ve içine kum koymuşlardı. Ne mutlu alışveriş günleriydi onlar... Çınar saatlerce oynardı o oyuncakla, ben de mağazayı talan ederdim... sonra kaldırdılar :)

Canım benim, yazdıkça açılıyor insan. Ağlama olarak düşünme. Sen o "ağlama" yazısını yazmasan, bu yazıyı hiç yazmazdın! İçine atmış, biriktirmiş olacaktın çünkü!

Yani, yazmak iyidir; ayrıca Selen'in ddiği gibi burası senin alanın, biz yalnızca misafiriz... ve şahsen, senin her türlü derdini de sevincini de dinlemek hoşuma gidiyor benim!

Ağlama duvarının hikayesini 2 sene önce annemler Kudüs'e gittiğinde öğrenmiş ve şaşırmıştım. Ama gayet hap bir bilgi olmuş, sağol :)

Biliyor musun, geçenlerde kardeşimle ilgili sıkıntılı bir durum yaşadık ve aklıma hemen sen ve Fuat geldiniz. Bizimki, sizinkinin yanında devede kulak, ama bitecek bu sıkıntılar Banu. Hatta, çok yakın zamanda bitecekmiş gibi bir his var içimde...

Öpüyorum seni ve Poyraz'ı!!!

NOT: Güle güle oturun, bakıcınızla iyi şanslar :)

Banu Özçelik dedi ki...

selen, haklısın, zaten bana 'ne ağlıyorsun kardeşim zır zır' diyen yok da ben kendi kendime kızıyorum işte. ama ileride tekrar ağlamak istersem bunu hatırlayacağım :)

başak, evet evet ELC. bence balkonda oynamak için bile alınabilir. hem kum hem su mümkün. biz havalar biraz serinleyene kadar su takılalım dedik. beni dinlemeyi sevdiğin için teşekkür ederim, ben de sana anlatmayı senin yorumlarını almayı seviyorum. :)
kardeşinle ilgili durumunuz umarım düzelmiştir. ortada deve olmayınca kulak da gayet iri bir organ sonuçta, insanı çok üzebilir. geçsin hakkaten hepsinin tüm sıkıntıları ve umarım hislerinde haklısındır.
Biz de öptük :)