Çıngırağın sesi artık katlanılmaz olmuştu. Korkunç bir günün ardından, Poyraz sonunda uyuyakalmış, biz ise Erol'la ilk kez oturmuş 'ne yaşadık biz bugün?' diye soran gözlerle birbirimize bakıyorduk. Fonda bitmeyen çıngırak sesi. İlk konuşan ben oldum 'acaba çıngırak şart mı sakinleşmesi için?' Ama 6 kişilik hastane odasında yanımızdaki yatakta kalan çocuk ve annesi olduğunu düşündüğümüz kadın, değil çıngırak, davul çalsalar saygıyla karşılamamızı gerektiren bir durumdaydı. Bildiğim bütün nörolojik rahatsızlıkları düşünüyor (çok da bilmiyorum ama) fakat çocuğunkini hiçbiriyle örtüştüremiyordum. Çok çok büyük bir baş, boş bakan ve sabitlenemeyen gözler, tamamen kemiklerden ama incecik kemiklerden oluşan ve hiçbir kası kontrol edilemeyen bir vücut. 'Anne' sürekli gülümsüyor, sarılıyor, sakin bir sesle mırıldanıyor ve ama işte bir de çıngırak çalıyor. Poyraz'ın uyanmasından korkuyorum ama birşey diyemiyorum. Üstelik kadının bu kadar güçlü ve pozitif olmasına hayran oluyorum. Çözemediğim robotik bir hali de var ama. Çocuğu sevgiyle okşayarak uzun uzun uyutmaya çalışıyor, her ağladığında sabırla sarıyor, sarmalıyor. Uzun bir uğraştan sonra çocuk uyudu, çıngırak sustu, ışık söndü.
Biz tabi ki uyuyamadık. Gün içinde yaşadığımız ve o sırada hala ne olduğunu bilmediğimiz, Poyraz'ın öldüğünü sandığımız o korkunç birkaç dakikayı sindirmeye çalışıyor ve ertesi gün çekilecek eeg için endişelenmeyi bir kenara bırakıp Poyraz'ın şu an yanımızda ve tetkik eden bazı aletlere bağlı da olsa nefes alıyor oluşuna şükrediyorduk.
İsrail'de sağlık sistemi, diğer bazı sistemler gibi çok daha sosyalist bir yapıya sahip. Özel hastane çok az. Devlet hastaneleri gayet donanımlı ve tüm vatandaşlara en iyi hizmeti veriyor. Özel çocuk hastanesi yok. Bizim gibi sorun yaşandığında şehrin göbeğindeki bu kocaman çocuk hastanesine gidiliyor ve elbette özel oda yok. Hastanede herhangi bir lüks de yok. Ancak çok gerekli şeyler en iyi şekilde var. Gerçekten ilgili doktorlar, sadece gerçekten gerekliyse kullanılmak üzere alınmış aletler (bütün ülkede toplam 6 MR cihazı varmış) ve işin aciliyetine göre sıralandırılan hizmetler. Konforlu değil ama güvenli hissediyor insan hastanede kendini.
O geceyi pek uyumadan geçirdik. Yanımızdaki çocuğun 'anne'si, çocuk uyuduktan sonra odadan çıktı ve geri gelmedi. Çocuğun yatağının yanı valizler dolusu kıyafet ve oyuncak doluydu. Çocuğun rahatsızlığı nedeniyle sürekli hastanede kaldığını anladık ama demek ki öyle bir anlaşma yapmışlar ki anne tamamen bırakıp gidebiliyor diye düşündük. Gecenin bir saatinde çocuk uyanınca hemşireler çocuğu yanlarına aldılar. Poyraz uyanınca alan olmadı tabi, biz onu tekrar gülerken görmekten memnun oynaştık biraz.
Ertesi gün çok zorlu geçen tetkiklerin (EEG de dahil) arasında odaya gidip geldikçe, tüm hemşirelerin çocuğu nasıl sevdiğini, oyunlar oynadığını, arada doktorların gelip kilosunu ölçüp muayene ettiğini gördük. Olay iyice karmaşık bir hal alıyordu. Bir süre sonra çocuğun yanına başka bir kadın geldi. Yine inanılmaz bir sevgi gösteren, neşeli bir kadın. Büyükanne olduğunu düşündük. Kadın bir süre sonra benle muhabbet etmeye başladı. O bana Poyraz'ı sordu, rahatlatıcı şeyler söyledi. Ben hiçbir şey soramıyordum ama çocuğun durumunu öğrenmemi sağlayan soru da ondan geldi: 'Bu çocuğun hikayesini biliyor musun?'
Çocuk İsrail'e çalışmak için gelen Türk bir baba ve Filipinli bir annenin 2. çocuğuymuş. 1 yaşındaymış ve doğduğundan beri sürekli dayak yemekte ve beslenmemekteymiş. Yaşadıkları sonucunda hiçbir kası gelişmemiş. Büyüyememiş. Sadece kafası dayaklardan su topladığı için büyümüş ve gözleri kör olmuş. Sağlıklı doğan bir bebekmiş. İlk çocuklarına iyi bakıyorlarmış. Buna neden böyle yapıldığı kimse bilmiyormuş. Ne kadar nörolojik hasar kaldığını da. Şu anda hastane ve çeşitli gönüllüler sahip çıkmış, bakımını yapıyorlar, ona sevgi şefkat gösteriyorlar, iyileştirmeye çalışıyorlar, ne kadar olabilirse. Etrafındaki oyuncaklar, kıyafetler ve hatta pusetler hep bağış. Anne babasının yok etmeye çalıştığı bir bebeğe, hem de kendi ülkelerinden, dinlerindne ve ırklarından olmayan bu bebeğe sahip çıkan kadınlar. Annelik, büyükannelik yapan.
1 gün önceden beri tuttuğum gözyaşlarımı çocuğun hikayesini duyunca bırakıvermiştim. Nasıl yapabilir bir insan bunu bir çocuğa! Aklım almıyor, alması için çalışmak bile istemiyorum.
O gün hastaneden bazı bilinmezlikler ve ekstra tetkik istekleriyle ayrıldık.
En kötü ihtimallere boğuştuğumuz çok zor geçen bir 15 günün ardından Poyraz'ın tekrar nöbet geçirmesi sonucu yine acil olarak aynı hastaneye gittik. Çocuk hala oradaydı. Kilo almıştı, başı biraz küçülmüştü. Yüzü gülüyordu. Daha fazla tepki veriyordu etrafa, gözü görmese de. Sevginin ve bakımın sonucunu almıştı. Etrafında sürekli onla oynayan, ona şarkılar söyleyen gülen birileri vardı. Bir bebeğin ihtiyacının ne kadar basit olduğunu gördüm. Herşeye rağmen o yeniden hayata tutunmak istiyordu. Bir insanı, daha kimbilir kaç yıl bu dünyada yaşayacak, dünyaya iz bırakacak bir insanı yaratmak veya yoketmek. Anne babası yoketmeyi denemiş, yabancı insanlar tekrar varetmişti onu. Bütün yaralarıyla beraber. Onu evlat alacak bir aile aranıyordu.
Hastaneyi bu 2. ziyaretimizde Poyraz'a epilepsi teşhisi kondu. 15 gündür boğuştuğumuz ihtimaller arasında epilepsi en iyisiydi. Buruk da olsa bir sevinç yaşamaya çalıştık.
Bir kaç ay sonra o hastanede çalışmaya başlayan bir arkadaşımızdan çocuğa bir aile bulunduğunu öğrendik, çok sevindik.
1 yıl geçti bu olayların üstünden. Poyraz o zamandan beri ilaç kullanıyor. Bir daha nöbet geçirmedi. Pazartesi günü tekrar EEG çekilecek. Eğer temiz çıkarsa ilaç azaltılarak bırakılacak. İlaçsız nasıl olduğu gözlenecek.
Epilepsi tatsız bir hastalık. Ancak biz hep şunu düşündük, Poyraz çok şanslı bir çocuk. Onu çok seven ve kollayan bir ailesi ve çevresi var. Pek çoğumuzun çocuğunun olduğu gibi. Bizi birbirimizden ayırmayan her türlü sorun, beraber olunca başedilir.
Bazı çocukların sahip olamadığı şeyleri düşünerek Poyraz adına şükrediyor ama asla teselli bulamıyorum. İnsanlık adına özürdilemek istiyorum onlardan.
Yan yataktaki tatlı bebek, biz iyiyiz; umarım sen de yeni ailenle çok iyisindir ve hayatının ilk yılında yaşadığın o korkunç şeyleri hayatına bir zenginlik olarak katmayı başarır, sana kaybettirdiklerinin yerine pek çok güzelliği koyabilir ve mutluluğu bulabilirsin. Ben seni hala gözlerimde yaşlarla anıyorum, umarım sen gülüyorsundur.
10 yorum:
İnsan böyle bir hikaye karşısında ne söyleyeceğini bilemiyor. iyi ki yazdın demek için yazıyorum... sevgilerimle.
Ne diyeceğimi, nasıl diyeceğimi bilemedim. Süt kokan bir masuma nasıl kıyılabilir ou hiç bilemedim zaten.
O hastaneler insanlığın çırılçıplak izlendiği yerler zaten. Etrafa baktıkça "ben insansam onların sifatı nedir" diyor kişi..
Banu...
Gözyaşlarımı -işyerinde olduğum için- tutmak ilk defa bu kadar zor geldi. Boğazım düğüm düğüm...
Umarım, dediğin gibi, iyidir (olabildiğince) ve mutludur o çocuk.
Başak
söylenecek birşey yok maalesef
niye ki :(
umarim simdi mutludur. Ve evet POyraz cok sansli cunku annesi sadece onu degil aska cocuklari da sevebiliuyor. ne guzel
Diyecek hiçbir şey bulamıyorum okuduğum hikayeye. Nutkum tutuludu...
Poyrazın iyi olmasına çok sevindim.
banu ,dağıttın kalbimi.o çocuğun gerçek sevgiyi gönüllü ailesinde bulmuş olmasını can-ı gönülden diliyorum.
sevgilerimle
pınar
Yorumlarınız için teşekkürler. Bugün çok kişi iyi şeyler diledi o çocuk için, umarım hissetmiştir :)
yeni okudum bunu. dağıldım.....
Banucugum inan ne diyecegimi bilmiyorum bu kadar zor bir zamanda bu hikaye Okumam cok iyi oldu aslinda. O cocuga cok cok cok uzuldum ama mutlu sonla bittigine inaniyorum. Umarim sizin hikayeniz de bizim hikayemiz de mutlu sonla sonlanacaktir.
Yorum Gönder