Doğduktan tam 36 yıl sonraki günüm yani 36. doğumgünümde
gece 12
- Poyraz uyandı. Evde ikimiz yalnızdık. Erol Türkiye'de. Annesinin doğumgününü ilk kutlayan olmak istedi diye düşündüm. Bu kutlama isteğinin sabaha kadar süreceğini ve neredeyse hiç uyumayacağını o anda farkedemedim. Sabaha doğru ağlaması kesilsin diye şarkı söylediğim bir ara bir yandan ağlayıp bir yandan 'bitaa' diye benden şarkıyı tekrar söylememi istediğinde ise gülümsemekten kendimi alamadım.
- Telefonum yanımdaydı, Poyraz'ın kısa uyku aralıklarında gelen birkaç mesajı okudum. Duygulandım. Hem yalnız değilmiş gibi hem de daha da yalnızmış gibi hissettim.
sabah
- 7 gibi başladık güne. Elimizi yüzümüzü yıkayıp aşağı indik. Koca ev bomboş. Kahvaltı ettik. Bu koca gün başbaşa nasıl geçer derken telefon geldi Begüm'den. Bizim sitede oturan bebekli arkadaşım. Sonra da Begüm, Yusuf, bebekleri Efe ve emanet köpekleri Fu. Ben çok mutlu oldum, normal de, Poyraz niye bu kadar mutlu oldu bilmem. O da 'ne yapacağım ben bu suratsız kadınla bütün gün' diye dertleniyordu sanırım.
- Sonra onları uğurlarken biraz biz de yürüdük. Poyraz uyudu.
poyraz uyurken
- Mutfağı toplama,öğle yemeğini hazırlama ve arkasından internet başına koşma: devletle uzaktan yakından ilgisi olan bir sürü kişiye ve bazen de direkt devlete mektuplar: kardeşimi kurtarın, durum kötüye gidiyor! Meclisin önüne gidip üzerime benzin döksem mi diye düşünürken Poyraz beklenenden erken uyanıverdi. Benzin kokusu bir anda uçtu
2 uyku arası
- Markete gittik aktivite olsun diye. Ehliyetimi yeniletme zamanım geldi ama yapamadım, uzağa gidemiyoruz. Kendime doğumgünü hediyesi olarak Poyraz'a kamyonlu arabalı bir oyuncak aldım. onla oynarken ben de biraz rahat ederim diye. Bu hayalim pek gerçekleşemedi. Oysa Erol'un Çandarlı'ya küçük bir kepçe getirdiği gün site 1 saat kadar Poyraz'ın ennn ennnnn sesleriyle inlemişti de acaba bu çocukta zeka geriliği falan mı var diye düşünmeme yol açmıştı. Maymumun gözü açılmış galiba.
- Pek keyfi yok Poyraz'ın, uykusunu da alamadığından ya da gerçekten annelerin sıkıntısını hissediyorlar. Ne fena bir kısır döngü. Oğlum sen neşeli olsan belki ben biraz toparlarım!
- Sonra kapı çaldı. Kocaman bir çiçek. Türkiye'deki dostlarım göndermiş. Çiçeğin notunda 'dünyanın neresine gidersen git, sen hep bizimlesin. iyi ki doğdun' Hiçbir engel tanımayan dostlarım İsrail'den sonra da burda da bulmuşlar yanıma gelivermenin yolunu. Hissettiğim inanılmaz bir mutlulukla karışık sonsuz hüznü tarif etmem imkansız.
Öğleden sonra uykusu
- Memede uyumadı. Pusetle yürüyüşe çıktık. Çok sıcak. Uyudu. Riske atmamak için pusetinden almadım.
- O uyurken yemeğimi yedim, masayı toplayıp yine devlet kapısı aşındırmak üzere internete giderken elimden düşen kavanoz Poyraz'ı uyandırdı.
Yürüyüş
-Attım arabaya yine, uyur belki diye. Ama uyumamak için öne doğru düşecek neredeyse. Uzun uzun yürüdük. Yapacak daha iyi bir şeyim ya da daha iyi bir şey yapacak gücüm yoktu zaten.
- Yürüyüş sırasında yaz öğle veya öğleden sonra saatleri kadar depresif başka saat olmadığına karar verdim. Çocukken öğle uykusu yapmazdım ama bütün arkadaşlarım uyurdu ya da evde dinlenirdi. Of ne sıkıcı, sıcaktan dışarı çıkılmaz, çıksan daha beter bir bunalım zaten. Bir başına güneşin altında. O hissi hatırladım. Bu his bana birbrinden çok alakasız 2 şeyi hatırlattı: Bir Fırat karikatürü (bulursam eklerim sonra) ve Albert Camus- Yabancı.
- Sonra tarihin 10 Aralık olduğunu düşündüm. Eski doğumgünlerimi. Doğumgünlerini önemli zannettiğim zamanları. Kendimi dünyanın en özel insanı gibi hissettiğim. İlla ki kar vardı. Afyon. İlla ki kardanadam, illa ki kartopu. Paltolar, eldivenler. Mandalina, elma, doğumgünüm diye bir de muz. Annemin yaptığı pasta. Gündüz, arkadaşlar, akrabalar, akşam sadece annem, babam, Fuat, ben, hepimiz bir aradayız. Aynı küçük odada sobanın başında. Çok beylik olacak biliyorum ama vallahi de mutluluk bu benim için. Poyraz'la Erol'u da alsak yanımıza eksiksiz mutluluk.

- Kendimdeki katili gördüm. Sevdiğim birine kasıtlı ve sistemli olarak zarar veren birini gözümü kırpmadan öldürebileceğimi farkettim. Somalili Korsanları düşünürken. Bang bang my baby shut me down. Bu kadar basit. İmkan olsa hemen şu saniye.
Poyraz uyumadı. Koca bir öğleden sonra bizi bekliyordu. Sanki mesainin bitmesini bekler gibi akşam uykusuna ne kadar var diye saate baktıkça kızdım kendime biraz ama elimde değildi. Bugün artık bitsindi.
Parka gittik akşamüzeri. Kalabalık. Oh. Poyraz bir kızın peşinde koştururken kız ona çarptı Poyraz düştü, can acısından çok gücüne gittiğinden ağladı. Biraz sonra 'Hi, how are you' diyecek abiler bulup üzüntüsünü unuttu. Yemek saatine kadar oyalanıp eve gittik. Yemek, banyo, normalden daha erken bir saatte yatak hazırlığı. Poyraz bütün günkü huysuzluğunu affettirdi o saatlerde bana. Uzun uzun sarıldı, konuştu, hatta dansettik. Bir ara 'bom'dedi. 'Ne oğlum bom' dedim. 'abi' dedi. 'Abi neyi bom yapıyor?' dedim. 'Çaptı' dedi. 'aa abi Poyraz'a çarptı değil mi?' dedim (kızlara abi diyor bazen) 'eeeee' diye kendi ağlamasını taklit etti. Uyurayak günün travmasını hatırladı çocuk. Sonra tatlı tatlı uyudu. O kadar da kötü değildi be bugün diye düşündüm o zaman. Oğlum da harika bir çocuk!
Mutfağı topla, ertesi gün için yemek yap, maillere bak, gelen doğumgünü maillerini oku, uzun zamandır kendinde bulamadığın kendini arkadaşlarının maillerinde bul, sevin ve yanıtla derken uyku saati geldi. Gece de 3.30 gibi Erol. Oh be.
Ertesi sabah öyle güzel yerde öyle güzel bir kahvaltı ettik ki, yeniden bulduğumuz eski bir dost ve ailesiyle. Ödeştik dünle.